27 Haziran 2008 Cuma
Heyoooo TATİİİLLL
Bu yaz çok güzel bir programım var. Bu akşam 17:30 sefer sayılı uçakla Mersin'e uçuyorum. Teyzem, eniştem ve minik aşkım, kuzenimi görmeye gidiyorum. Oradan hep beraber Taşucu'na geçeceğiz. Söylediklerine göre Bodrum'un eski, sessiz, kimsesiz hali gibiymiş orası. Bana çok iyi gelecek. Sıkılacağımı sanmam; 11 yaşında hareketli bir beyefendiyle hiiiç sıkılmam. Dahası, bazı kırıklıkları kolay unutacağımı ümit ediyorum. Belki bir yaz aşkı bulurum. :))
Mersin'den Alanya'ya, dünya tatlısı arkadaşımın yanına geçeceğim. Seda'cım bekle beniiiiiiiiiii!!!! İki bayan neler yaparız neleeer... Çok özledim onu da.
Size maalesef güzel fotolar çekip yayınlayacağımı vaad edemiyorum. Şayet bir fotoğraf makinesi var evde çalışabilen. O da anneme lazım oluyor. Kuzenle artık çeker çeker dururuz. Ama onun bana yollaması, benim yayınlamam biraz zaman alır. Fakat bir günlük tutacağım. Gezip gördüğüm yerleri artık unutmak istemiyorum.
Hepinize benden iyi tatiller, iyi gezmeler. 2008 Eylül maratonunda görüşmek üzere.
22 Haziran 2008 Pazar
Diary/ Dairy of a summer week 3
6 Haziran 2008 Cuma
Diary/ Dairy of the Week, Not Enough Pleasure...
Yet, I still feel something missing. I don't feel that I'm on holiday. Guess, staying in İstanbul on my holiday affects me. My "Creative Drama" courses still goes on and I suppose this semester will end on the 21th or 24th of June.
Staying in İstanbul and joining my friend's engagement really makes me glad; I do it as a pleasure. I love wedding, engagement ceremonies. This one is very special as the bride is my friend. Of course, I will be with her in such a beautiful day; I must be. This is friendship man!
However, this f**kin' drama thing should come to an end by the end of last month. Cause I'm bored with dealing all these tiny things, courses, lessons, lectures, homeworks etc. And, since three years, I plan for some good things, a trip to some other places, a journey to Scotland; though I can never do a well organization and stay home:(( Maybe, it's better to leave me on a lonely island! Then, you all will have no trouble in listening to my complaints.
On the other hand, I got some kind of "imperfect" news from another friend. When I consider the events in one side, I'm content with someones' happiness; on the other side, I feel a little bit regretful. It will be a bit hard to forget something if its wounds remain. But, life goes on and I hope, I will get over it somehow. The ones that know me will get the message. That's all I can say.
PENELOPE'S SONG, by Loreena McKennitt
4 Haziran 2008 Çarşamba
Boncukçu Geldi Hanııımmm...
Takı yapmaya elim yatkındır biraz. Ergenlik çağımda, Kadıköy'e yeni taşındığımız sıralarda çarşıdaki bir sürü boncuk- bijuterici keşfetmiştim. Anneler günü için bazen, büyük kararsızlıklar içerisinde seçtiğim boncukları bir misinaya dizerdim. Fakat bir süre sonra nasıl olduysa bıraktım takı, incik, boncuk işlerini. Lise Üçüncü sınıfı bitirirken, ÖSS- YDS zamanlarında kendimi stresten iki günlüğüne de olsa uzak tutmamı sağladı takı işi.
O günden beri de bu seviyeye gelebildi yeteneğim. Çünkü hala çok fazla yapmıyorum; tatillerde genelde ilham perim beni dürtüklemesiyel harekete geçiyorum ve ancak 2 günde ortaya çıkıyor bir kolye.
Şimdi sıra geldi bu güzel şeyleri tanıtmaya...
Bu kolyeyi yıllar önce bir okul arkadaşımın aldığı kopmuş kolyemin minik mavi boncuklar ve turuncu, sarı, mavi renkli sünger boncukları ile ufak yeşil boncuklarla yaptım. Zuhal teyzem ( bizim deyimimizle ZUZU) bunu severek takıyor; her defasında da bizim evde unutuyor. Bu sefer iyi ki unutmuş da ben fotoğrafını çekebildim. :)) Yapımı çok basit. Sadece misinaya diziyorsunuz. Misinanın uçlarına kapamayı takıp sıkıştırmadan önce bir "bit" ile misinaya sabitleyin; sonra da papağanı takın.
Bunu da üniversitedeki çok yakın arkadaşlarımdan birinin bana hediye ettiği maviş bir kolyeden model alarak yaptım. Onun hediyesi daha fazla boncuklu, daha zengin duruyor; benimki yanında sönük kaldı ama olsun. Ufak yeşil boncuklar amma bereketliymiş! Büyük yeşil taş ise doğal taş; başka bir kolye için almıştım çok önce. Kısmet buna kullanmaktaymış. Pembe plastik boncuk ve ametist taşı da kullandım. Aralara metal renkli kelebek aparatlar da yerleştirdim. Cam görünümlü, yaprak şeklinde boncuklar da var.
Eveeet... Bu en son kolye; çok özel birine gidecek yakın bir zamanda. Kendisinin sevdiği renkler olduğunu düşünerek kırmızı yassı ve siyah kesme-doğal taşları tercih ettim. Ortasındaki büyük taş ise camdır. Bu arada, camın ucundaki püskül modelini de yapmak kolay. Fotoğrafı dikkatlice incelerseniz ne yaptığımı anlayacaksınız. Yine de size bir ipucu daha var aşağıda. Bu püskül modelini Zuzu'nun çok eskiden, Fransa'dan ucuza aldığı bir kolye modelinden çaldım. Bitler de emektar çıktı.
1 Haziran 2008 Pazar
Acayip Soslu Makarna
Uzun bir süredir bloğumu ihmal ettiğim farketmiş olmaktayım. Ne yazık ki dersler, vize ve finaller, research paperlar, internette makale arama çılgınlığı dertlerine düşmüşüm, 1 aydır doğru düzgün uyku uyumuyorum ve çok sıkıldım. Tüm bunların üstüne, bir de geçen ay bilgisayara virüs girip de tüm sistemi çökertince açıkçası bunalıma girmemek elde değil.
Hal böyle olunca pekçok şeyden fedakarlık etmek mecburiyetinde kalıyor insan. Ne sosyal hayatım kaldı ne de uyku... Aksamalar yüzünden sinirlerin gerilmesi, sürekli gözyaşların tutulması, arada bir aile içi tatsız tartışmalar, üzerine kapımı çalan kalp kırıklıkları vs...
Tüm bunlardan dert yakınırken aslında yalnız olmadığımı gördüm. Sağolsun, küçük teyzem bilgisayarını kullanmam için evinin kapılarını bana açtı; orada, evdeki gergin ve curcunalı havadan kurtulup rahat rahat çalıştım derslerime. En son geçen perşembe günü sürmenaj geçirdiğimi farkettim. Cuma günkü EDEN 304 dersinin finaline çalışıyordum. Aniden okuduklarımı algılayamadığım hissine kapıldım. Midem bulanmaya başlamıştı ve gözyaşı silsilesi sanki gözlerimden akacak gibiydi. Belki biraz aktı da. Kendimi toparlamak için resmen kendimle konuşuyordum; komik anılarımı hatırlayıp kendimi güldürüyordum. Çok yakında o an da komik anılarımdan biri olacaktı kuşkusuz. İçimden hep "Pazartesi'nden sonra ıssız bir adadasın!" cümlesi geçiyordu. Bir ara vermek, değişik birşeyle uğraşmak iyi gelecekti ama nerdeee...
Neyse ki Cuma günü sınavı iyi kötü atlattım. Akşam eve gelip biraz daha çalışmayı düşünüyordum ama saat 22:30 gibi uyumuşum. Cumartesi çok sevgili ailem arkadaşlarıyla Polonezköy'e pikniğe gittiler; beni evde bırakarak. Gerçi evde kalmak benim tercihimdi, onlar çok ısrar ettiler gelmem için. Ancak daha bu SUPERGIRL'ün 1 final ödevi hazırlaması gerekiyordu.
Dürüst olmak gerekirse, Cumartesi günü sadece ödevimle ilgilenmedim. Yemek de yaptım. Adını koyamadığım bir makarna sosu. Fakat, itiraf edeyim bunu sınıftan bir arkadaşımın "biz makarnayı bazen tavuklu yaparız; çok yakışır tavuk makarnaya" demesiyle yapmaya heveslendim. Basit bir makarna sosu olması, evde her türlü malzemenin bulunması da işimi kolaylaştırdı. Ben sosumu göz kararı ölçülerle, istediğim malzemelerle yaptım. Ancak bir fikre de karşıyım: SOS DİYE MAKARNAYA ELLİ BİN KÜSÜR BAHARAT, ZERZEVAT KONMAZZZ!!! Bu yüzden de ölçülerimi mümkün olduğunca az tuttum. Şimdii gelelim malzeme ve yapılışaaa....
Malzemeler
1) haşlanmış makarna (kişi sayısına göre 1 paket makarnanın ne kadarını kullanacağınıza siz karar verin; benim yemeği yapmadan önce annem makarna ile başka bir yemek yapmıştı, birazı artmıştı; makarnanın şekil ve cins seçimi size ait.),
2) 1 ufak kuru soğan,
3) Ufak 1 parça göğüs tavuk,
4) 1 yemek kaşığı zeytinyağı,
5) 2 ya da göz kararı soya sosu, (ben soya sosunu çok sevdiğim için bol kullandım.)
6) hazır krema ( annem Tikveşli'nin kremasını kullanıyormuş, dolapta olması büyük şans. Ben bunu da göz kararı koydum; ancak zaten yağlı olduğundan size tavsiyem 2 ya da 3 yemek kaşığı krema koymanızdır.)
Yapılışı
Öncelikle soğanı piyazlık doğradım (bu yarım ay şekli oluyor) ve zeytinyağı ile 1 tavada kavurdum. Tva büyük olursa daha iyi. Haşlanmış makarnayı da tavanın içine ilave edip sosla beraber ısıtabilirsiniz. Vok tava kullanmanız şiddetle tavsiye edilir.
Sonra tavuğun göğüs etini küp küp, ufak parçalara kestim ve soğanlarla beraber pişirdim. Eğer tavuğun piştiğinden emin olamıyorsanız bir tahta spatula ile parçaları ikiye bölmeyi deneyin. Pişmişse kolayca ikiye bölünür tavuk eti.
Üçüncü aşamada, soya sosunu ilave ettim. Daha önce de belirttiğim gibi, bu malzemeyi bolca koydum, sevdiğim için. Sosum aşağı yukarı hazırdı. Ancak bir eksiklik gördüm: Sos dediğin azıcık sulu olur, ne öyle iki parça tavuk ve azıcık soğan... Buna olsa olsa krema konur deyip dolaptaki kremaya saldırdım; dozunu çok ayarlayamamışım. Yine de lömbür lömbür sulu bir sos olmadı. Belki soğanı kavururken koyduğum zeytinyağının da etkisiyle biraz fazla ağır oldu; yine de çok güzel bir sos olduğunu garanti ederim.
En son olarak haşlanmış makarnayı ilave ettim tavaya. Makarnanın miktarı bir kişilik yemek içindi. Bu nedenle sosla karıştırırken zorluk yaşamadım. Siz de sadece kendinize kadar makarna pişirecekseniz bu çözüm idealdir derim. Soya sosundan dolayı yemek sarı ya da kahverengi bir renk alacaktır; paniğe kapılmayın.
Aaaahhh Ahhh!!! Bu yemeğin fotoğrafını çekmek vardı... Hayatımda ilk defa yakmadan pişirdiğim yemek, rezil etmeden hazırladığım tek sostu bu. Ancak sonradan farkettim ki sevgili annem fotoğraf makinesini de pikniğe giderken yanında götürmüş. :'( HAKSIZLIK BU YAAAUUUWWW! Tabii, ona rakip olmamı istemiyor ya... Ben kimim ki annem gibi bir ustaya rakip olayım. Onda olan ustalığın, yeteneğin dörtte biri bende olsa... Hem bu blog sadece yemek bloğu değil ki karrrdeşiiiiiim. Burda ben her telden çalıyorum; çalacağım. Alt tarafı bir yemek tarifi vermişim çok mu? ANNE SENİN BU BANA YAPTIĞIN REVAMI???
Her neyse, biz gene de canımız ciğerimiz annemizin bloğunun da reklamını yapalım. Makarna ile ilgili değişik tarifler bulmak isterseniz sanırım annemin bloğunda bir tarif vardı. Buradan ulaşabilirsiniz. Ayrıca, illa ki bu tarifleri de uygulamak zorunda değilsiniz. Annemin bloğunu ziyaret ederek diğer "yemekçi blogculara" ulaşabilirsiniz.
Son olarak yemeğin tarifini verdikten sonra yazmayı unuttuğum birşeyi yazıyorum; acemisiyim ya bu işlerin, uyarı geldi patrondan, "tarif verildikten sonra afiyet olsun denir." diye.
AFİYET BAL ŞEKER OLSUUUN, YİYENLERİN GÖBÜŞLERİNDE LÖP LÖP ET OL(MA)SUUN EFENDİM!