4 Ağustos 2011 Perşembe

SADECE TÜRKÇE, BİR SÜRE... BODRUM'DAYIM


Tatil mekanlarında veya evlerinde, işlerinde, güçlerinde olan herkese MERHABA!
Annemin blogunda bu kadar reklamımı yapınca dedim ki kendi kendime; "Türkçe yazı yayınla Athelien!" Bu değişikliği biraz da gerekli gördüm. Geçmiş bir zamanda bir blog yazarımız annemi takip ederken benim bloguma da baktığını ama hiç bir şey anlamadığını yazmıştı. Tabii ki haklılar. Şu da var ki; blogumu okulda, İngilizce Öğretiminde Teknoloji Kullanımı dersi için açmış ve devam ettirmiştim kendimce. Bu amaçla, yazarken kullandığım dilde Türkçe- İngilizce değişikliği yapmak istedim. Bazı yazılarım Türkçe, bazıları İngilizce olacak bundan sonra. İlk Türkçe yazım da bu. :))
Çok uzun bir süredir blogcu olmama rağmen sıklıkla yazmıyorum, kabul. Blogumu açtığım süre zarfında neler yaptım? Blogumun içeriğini neler oluşturuyor?? HEPSİİİİ BU YAZIDAAAA!
Blogu açtığım zamanlarda üniversitede, İngilizce Öğretmenliği bölümü son sınıf öğrencisiydim. Hayat su gibi akıyordu. Dört sene önce ağlayarak girdiğim üniversite kapısından bön bakışlarla çıkmak üzereydim. Ne pis bir duygudur... Kep atma törenimizde çok sevdiğim bir hocam "Sende bugün bir şey var çok boş bakıyorsun." demişti beni tebrik ederken. O an cevaplayamamıştım. Şimdi cevabını yazıyorum. Çok doğal hocam. Mezun da oldum şimdi yine ne var? Sırada ne var? Ne kaldı ki geriye? Daha ne olsun* Herşey bitmedi mi artık? Yoksa bitmedi mi??? bakışıydı o. İnsanı salağa çevirir ya hani hep bilinmezlik; gelecekte ne olacağını bilememek de öyle.
Mezun da olduk, tatil de yaptık. Tatil sırasında bilimum özel okul, dershane, yabancı dil kurslarına gidildi iş başvurusu için. Çook sıkıntılar çekildi. 2007'de sol ayağımdan ortopedi ameliyatı olmuştum ve o okul senin bu kus benim tın tın otobüs, minibüslerde giderken ayağımda şişme, ağrılar oldu. Başvuru için gittiğim yerler oturduğum Anadolu Yakası ile çok alakasız yerler bile olabiliyordu bazen. Ama olsun, İstanbul'u öğreniyordum sora sora, kaybola kaybola. Başvuruya giderken mesafelerin önemi yoktu. Ancak görüşme sırasında evimin uzakta bulunduğunu, ayağımdaki problemi kısaca anlatıyordum ilgililere. Başvurular kah iyi kah gergin geçti. Fakat, eve dönerken ayak ağrısından ağladığımı gözleyen ev halkı uzak mesafelere gitmemi istemediler. Herkes üzgündü. Başvurularımın hepsini sonra reddettim. Geriye diplomalı işsiz olmak kalıyordu.
Ne yapalım?? Ben de yakınlardaki KPSS kursuna yazıldım, şansımı öğretmenlik sınavında dener, kazanırsam devlette öğretmenlik yaparım rahat rahat diye düşündüm. İyi ki de düşünmüşüm. 24 yaşımdan sonra matematiğe hafiften ilgi duymaya başladım. En azından artık rakam görünce korkmuyorum. 1 sene elimden geldiğince sınava çalıştım. (Her ne kadar kurstakiler beni tembellik yaptığım zamanlarımda görseler de...) Sınav zamanı yaptığım eşekliği saymazsak her şey iyiydi. Sınav sonunda (2010 yılı KPSS sınavı) kopya skandallarıyla ortalık çalkalandı, kafalarımız karıştı, sonuçlar tuhaf geldi vs vs vs... Neticede atanamadım. Hal böyle olunca o yaz bitimi tekrar düştüm yollara. Eylül ayının başlarında, okulları, İlçe Milli Eğitim ofislerini gezmeye başladım ücretli öğretmenlik için. Hoş, onun da hiç garantisi yok ama... İş iştir, hiç olmamasından iyidir! Boş kalmamak, İngilizce'yi unutmamak gerek. Yalnız, ücretli öğretmenlik başvurusu yaptığınız İlçe MEB ofislerine her ay 1- 2 kez gitmenizi öneririm. Ancak o zaman birileri orada sizi farkediyor, tanıyıp size bir okul veriyor. İşte, ben ağrıyan ayaklarla bunu yapamadım. Bu taraftan da bir şey çıkmadı anlayacağınız.
Son olarak, okuduğum özel liseye başvurdum; staj için. Kurumun Genel Müdürü, lisede öğretmenlerim beni tanır, sever ve güvenirlerdi. Demek ki geçen zamanda güvenlerine sahipmişim hep. Buradan olumlu cevap geldi ve ben 20 Aralık'ta iş başı yaptım!
Çalışma hayatı... Taze mezunlar hep bu dönemlerde biraz yıpranırmış; burunları sürtermiş. Öğrencilik hayatı çok özlenirmiş... Ben bunu tahmin etmiştim ama birebir yaşamak başka bir şeymiş. Stajyer olmak... Ya da bazen bir "hiç" olduğunu sanmak... Aynı şeyler değil bunlar tabii; fakat gün içindeki streste hırpalanan sensen genelde böyle hissediyorsun. Yine de bazen eğleniyorsun kendinle, öğrencilerle ve hayatla. İşte o zaman kazandıklarına bakıyorsun; kaybettiklerinden daha fazla. O zaman diyorsun ki, adımlarım doğru. Geriye, üniversite hayatıma da baktığımda o hayatı da özlediğimi fark ediyorum; o ayrı. Anladım ki, öğretmen olmak aslında hep öğrenci kalmakmış.
Şimdi bir stajyerim. Angarya gibi görünen tüm işler bana bakıyor. Üstelik bazı haftasonlarım da okul etkinliği olarak güme gidiyor. Bazen bir öğretmen beni fazla sert bir tutumla uyarıyor. Bazen hiç hak etmediğimi düşündüğüm şekilde muamele görüyorum. Tüm bunların altında ezilirken benim gibi bir stajyerin söylediği söz aklımı çeldi: "BENSİZ İŞ YAPAMIYORLAR CANIM!" Nasıl sevindim bu sözü duyunca... İşte, doğru düşünce bu! Ben yokken mutlaka öğretmenler gerek söylenerek gerek küfrederek, bir şekilde fotokopi, soru yazımı, kitaplıkları toplama (ki ilk toplayan benim sanırım) işini, okul nöbetlerini vb. tüm işleri yapıyorlardı. Şimdi bunları ben yapıyorum. Onlar derslerine girip çıkıyorlar, sınav kağıtlarını okuyorlar, öğrencilerle uğraşıyorlar, toplantılar yapıyorlar vb vb... Fakat ben olmadığım zaman kimse fotokopi ofisine gitmiyor, herkesin işi yaım kalıyor. Evet, BENSİZ HİÇ İŞ YAPAMIYORLAR CANIM!!!!! Evet, iş hayatı çok yoruyor, çok yıpratıyor. Dahası, sağlığım da işimi zorlaştırıyor. Ama olsun. Her şeye değer.Mesleğimi öğreniyorum, tecrübe kazanıyorum, insanları tanıyorum. Üstelik mesleğimi seviyorum. Her yeni bilgiye biraz öğretmen ama daha çok öğrenci gözüyle bakıyorum. Tatillerimi de hak ettiğimi düşünerek, doya doya dinlenip eğlenerek geçiriyorum; tatillerimin kıymetini biliyorum böylece.
1 Temmuz'dan beri tatildeyim. Her sene olduğu gibi, annemle Bodrum'dayım. Bu sene annem, kardeşimin LYS- YGS sınavlar silsilesi stresine birinci dereceden maruz kalınca İstanbul'dan beraber kaçtık adeta. Rahatı, barışı ve sevgiyi burada bulduk! Huzura erdik beee! Her gün deniz, güneş, müzik, kitap... E daha ne olsun?? Misafirlerimiz geldi, tekne turu yaptık, gezdik, fasıllara katıldık... Ben çoluk çocukla eğlendim... DAHA DAHA NE OLSUN Kİİİİ!!!!!!
20 Ağustos'ta İstanbul'a döneceğim. Ama bayramda ne olur, kim nerede olur bilemiyorum. Bu tatil benim için daha başka nasıl sonuçlanır; onu da bilmiyorum. Bildiğim tek şey: Bu gün 4 Ağustos ve daha şimdiden tatili özledim. 2-3 hafta sonra İstanbul'un trafiği, sıcağı ve stresiyle yalnız başıma kalacağım ve bu düşünce şimdiden germeye başladı. Bu arada, Kasım ayının sonunda yapılacak ALES sınavına gireceğim için arada ders de çalışıyorum. Onun sıkıntısı okul başlayıp benim işim yoğunlaşınca ortaya çıkacak. Amaaaaannn.... Hepsini böyle birden yazsam da şu an çok keyifliyim, başıma geleceklere kayıtsızım. Yaşayıp göreceğim hesabı...
Bizimkilere neler mi olur? Ana hatlarıyla özetlersem: Kardeşimin, Strasbourgh Üniversitesi Hukuk bölünümden kabulü geldi. Onu 3 Eylül'de Fransa'ya yolcu edeceğiz. (Şu an herkes sonuçtan memnun. Ama yolcu ederken bize acı acı gelecek gibi...) Annem... O, kardeşimi yolcu etmeye gelecekse Ağustos'ta benimle gelecek sanırım. Ama istemezse Eylül'de de Bodrum'da kalacak. Hatta babam da, çok kafası atarsa annemin yanına gelecek. Ben bayramda kim neredeyse onu kovalayacağım, orası kesin!
Gümüşlük Koyu'ndan güzel manzaralar eşliğinde tatilcilere güzel tatiller diliyor, bu mevsimde hala izne çıkamamış, şehir sıcağı, nemi ve trafiğiyle müadele etmekte rekor kıran çalışan okuyucuların ruhuna Allah'tan rahmet diliyorum.
Bezgiiin ve de miskin, saat 00.09'da yazımı bitirmemin mutluluğuyla bu kedi gibi esneyerek... İyi tatiller, mutluluklar...

24 Haziran 2011 Cuma

Dairy/ Diary: Tough working conditions (or so called, busy)

I'm working...

I've been working since last December. I'm a teacher trainee at a private high school. I try to teach english to high school guys. It is hard... So hard to think...

I'm at school now. I'm gonna be in class in a few minutes. These are why I'm writing short sentences. I'll finish writing on this post this evening and you'll see what I've done so far.

Be sure, I'm fine. I'm gonna be well on July 2. Wish me luck...


Hiya folks! I'm on vacation FINALLLLLLYYYYYYYYY! I'm so glad to choose teaching career as I have two month- summer vacations every year. Who has such comfortable situations? On the other hand, life is too short to be so idle. I'm swimming in the day time, reading "Cannery Row" by Steinback. Meanwhile, I study on ALES Mathematics regularly. I admit that my studying is not very efficient under these sunny shiny summer time circumstances. Besides, I never cope with maths. I hate maths. Though, I give a chance in order to get well with it at the age of 25. Yeah, I think it will worth when I get the point I need from ALES. After that, I will re-start my learning career. Enough of teaching... It seems so though and sometimes seems phony.

I hope I'll publish my holiday photos on next post. See you, till then.

14 Aralık 2010 Salı

Dairy/ Diary: Darlin' I'll kiss your eyes...



What a nice song it is... Candy, performed by Paolo Nutini. You can listen to the new song I added. It's on the left, in my music list. I discovered Paolo Nutini today and I liked his music. Hope it will warm everyone's heart on such a cold evening.

I've been paying attention to the news telling that there were hurricanes in Egypt, Lebanon and I caught a scene from Mersin where just one hurricane had occured and had been whirling on the sea. I guess, the video was recorded on the coast of the sea where my eldest aunt and her family live near to. Glad to know that it didn't hurt anyone or didn't give any damage. Also, some weather news reports are taking my attention. I've seen a photo on the newspaper: The Eiffell Tower, snow is everywhere and faces of people aren't seen since they've worn their scarfs and berets. Well, Paris has always a romantic athmosphere; every time, every season. Wish I was there without freezing. It's said that most of the parst in Turkey are burried into snow. There is snow even on the mountains on the SOUTH of the country. Knowing all these, I'm praying for a great storm and snow, 'cause there ain't any snow in Kadıkoy! Yeah, it's very cold and getting cooler day by day. I can't sleep at nights because of my cold feet. Still no snow? It must have been snowy! Is there anybody superior than me to let it snow? Well, OK. I may be bedevilled. No more complains.

Good news: I'm gonna be working soon. I'll be a trainee teacher in English teaching department of a private school. I took some necessary documents, papers from the nearest courthouse. I'm gonna give them to the school tomorrow. Hope, they ask me to start tomorrow. 'Cause I've tried hard to get this job and now I have to sacrifise more to work here. Yeah, I'm gonna delay a visit to my aunt who lives in France. Doing my trainee in teaching is crucial for me. Besides, I have a chance to quit the job if I really get upset since I'm not payed.

I've been doing most of the work at home as mum is ill for few weeks. A slipped disc on her spine causes pain on her back. We are searching for cure and for a right doctor.

On the other hand, there's nothing bad, sad or negative in my life. I'm happy as much as I can be. Mum says I don't smile or laugh. It's probably a transition period for me. A transition from a crazy young girl to a dignified old woman. Well, we didn't organize such a big party; but I'm getting 25. I was born on 25 November. Last month, we celebrated my birthday. As well as thinking of getting older, I sometimes feel that I'm being like mum. I observe that my mind works like hers and hers works like grandma. Strange... This number 25 is strange...

Anyways... That's all from me. Enjoy the music.


12 Kasım 2010 Cuma

Dairy/ Diary: Bad Bad News...

Unfortunately, I had a very low point in last KPSS examination which was on Oct. 31. I wish I could explain this by using more flowery words; however, I can't. Such words don't change the constant truths. On the other hand, I've studied harder for a whole month since this was my last chance in this year. I believe, I did my best and I'm fine with my effort. The thing is... I'm just quite broken and I don't know whether I take the same exam in the future.

Enough!... I really got bored with all these examinations. Yet, there's another test I will have in December: ALES. I don't know, I can't think about it. Solving the previous ALES tests is good way. This gives me a few clues about the form of the test and about the questions, subjects. I don't know how... Anyway, life still goes on and... Just ENOUGH!

Second bad news is sad, mad and dangerous (for mum) to know. Mum's 30- year- old mixer is broken! She has mourned for a week and after that we began a search for a new, good, well qualified, ergonomic, economic and easy to use mixer. Though, mum is reluctant as she couldn't find any of these qualifications in the mixers which she tested in shops. There's one she liked in fact; a multi- usable thing: Kenwood Chef, a kitchen aid. But... I'll mention it later.

Methinks, mourning for a kitchen utensil is very bizzare. Probably, the mixer meant much to mum. Otherwise, this isn't the mood of our mum.

There's a good news apart from the other boring ones: Mum has a job! Instead, I was looking for a job and... :p I'm kidding. On December, mum is gonna start working in a bistro- cafe's as a chef, in Cihangir. That's why she's looking for such a perfect kitchen aid, to use at work!

Mum seems happy as she met the lady who is responsible with the cafe last week. She and mum are gonna work together in the kitchen. Well, mum keeps the details of the job for herself and I respect her "not telling to anybody now" tempt. I'm as happier as she is because I know how she got bored with staying at home and cleaning our mess. Additionally, she is an expert in cooking and she always prefers natural and healthy things in the kitchen. All these make her preferable. I can't think of anybody replaced by mum in this world. Meanwhile, I must learn how to cook some practical things because mum won't be at home.

Nowadays, there's a rush in home. Mum and I are doing preparation for Kurban Bayramı (Festival of Sacrifices: a traditional feast which is celebrated by sacrificing a cow, a calf, a sheep or a goat to God in order to thank for the goods He has given) We're cleaning every corner of the house. It's injustice, a cruelty to do all stuff and be tired when dad is peacefully sitting at his office and my brother is studying for university entrance exam and going out with his friends to courses. Such work isn't good for me as it gives me a spine ache!

That's all for this week. Me?... Well, as I said, I'm broken and I missed old school days and friends. Hope I'll see them soon.

10 Kasım 2010 Çarşamba

ATATÜRK, ATA'M


Ata'mızın 72. vefat yıldönümünde, sevdiği şarkılarla anmak istedim ve soldaki player a Harmandalı, Yanık Ömer, Cana Rakibi Handan Edersin, Manastır Türküsü ve Vardar Ovası'nı ekledim. Hepimizin bugün Atatürk'ü hatırlarken, anarken bu şarkıları ve ses sahiplerini hatırlamamız dileğiyle...

Ulu Önder'i anlatabilecek kelime bulmakta zorluk çekiyorum. Türk Devleti'ni çağdaş devletler seviyesine yükseltmiş, milletimize egemenliğini kazandırmış ve Cumhuriyet'i hediye etmiş; Türk insanına sonuna kadar güvenmiş; insana, bilime, eğitime, sanata, geleceğe sevgisi çok büyük olan bu ileri görüşlü mükemmel lideri anlamak ve anlatmak bir eğitimci olarak benim için çok önemli diye düşünüyorum. Hele ki şu son birkaç yılda şiddeti artan terör olayları vb. daha burada yazamayacağım tartışmalar göz önüne alınırsa...

Her fotoğrafında ve resminde; heybeti, masmavi bakan gözleri ile beni olduğum yere mıhlayan, içimi titreten, hiç görmeden özlediğim eşsiz insanı çok büyük bir saygıyla anıyor; kendime, onun bize bıraktığı en büyük mirasa sahip çıkacağıma söz veriyorum.

Bu son şarkıyı player a eklemedim. Biraz da internette gezinip siz bulun, sahibinin sesinden dinleyin.
Sözlerini ve söyleyeni aşağıya yazıyorum.
Hamiyet Yüceses
Nihansın Dideden Ey Mest-i Nazm
Nihansın Dideden ey mest-i nazım
Bana sensiz cihanda can ne lazım
Benim sensin felekde çaresazım
Bana sensiz cihanda can ne lazım
Revadır matemim tutsa felekler
Bana insan değil ağlar melekler
Havaya gitti hep bunca emekler
Bana sensiz cihanda can ne lazım

16 Ekim 2010 Cumartesi

Dairy/ Diary. A good day...


Winter's comin' huh? I've been dealing with flu for a week. Be careful with your health!

Me, myself & studying again... KPSS examination will be repeated on October 31. Today, I'm on my off- day and searching for templates on the net; for my blog. I'd like to personalize my blog nowadays. But how?...


I've found a job! I'm going to start working at my old high school for a year. It's a private school and many of the teachers I love and respect are still working there, in high school English teaching department. So, I will be in comfort! This job will enable me to do my teacher trainee and gain experience. However, the school couldn't offer me any money as they claim, the trainees aren't paid in any of private schools. Somehow, I accepted the job and I'm beginning in December.


There's a controversy on my left foot which I had operation 3 years ago. There's been an oedema effect and pain since last summer. So, I've been visiting my doctor for 3 weeks and having some injections on my foot. It seems this treatment will help. Otherwise, I will have an operation again.


Meanwhile, I've made my mind up: I'm going to go to England in summer! In fact, I'm in England. I feel like I'm in England. Well, there's a book I've been reading and the author has inspired me a lot. Yet, I'm not drunken! I'll mention my plans after I have the exam. Now, just know that I'm happy, happy, happy...


I met with a friend today. We walked in Moda, Kadıköy; the place where I live. I haven't had such a great time for a month. Now, I'm home. Home sweet home... Home warm home... It's bizarre but I feel lonely. What's wrong with me?


I'm listening Damien Rice nowadays, as usual. This song is one of my favourite. If I were to produce a film, I prefer it to play in some of the scenes. I hope, the link is linkable!

29 Eylül 2010 Çarşamba

Hey Everyone, DUYDUK DUYMADIK DEMEYİN!!!

I've come across with this news on the Internet. Click on the following links and read more please. I hope I'll have time to translate the news into Turkish, soon, so that Turkish bloggers can understand. The project makes sense; especially for linguists, English teachers and my friends and instructors in universtiy. Perhaps, yo can find something suits to you. Videos which are on the actual site can tell more.

This is the article's link on an online newspaper:
http://www.hurriyetdailynews.com/n.php?n=young-european-filmmakers-on-roads-with-istanbul-express-2010-09-28

And this one is the project's actual link:
http://www.nisimasa.com/istanbulexpress/

On Oct. 10, the filmmakers are to be arrived in Istanbul.